Arslan Hukuk Bürosu
  • Anasayfa
  • Hakkımızda
  • Çalışma Alanlarımız
  • Ekibimiz
  • Blog
  • İletişim
  • Vekalet Bilgileri
  • S.S.S
  • Yasal Uyarı
  • Yazar: Mehmet Serhat Arslan
  • Refik Gür
  • Haziran 17, 2020
  • Yorum (0)

AKŞEHİR’DE BİR HAKİM

 

ÖZET:

Akşehir Asliye Hukuk Hakimi Refik Gür tarafından 1949 tarihinde verilen bir kararın Yargıtay tarafından bozulması ve Hakim Refik Gür’ün direnme kararı üzerine, anayasaya uygunluk denetimi noktasında o dönem büyük ses getiren bu olayın tarihin tozlu raflarından çıkartılıp tekrar hatırlatılması ve hukuk tarihine iz bırakan rahmetli Refik Gür adının yaşatılması hususunda bir yazıdır.

 

Anahtar Sözcükler:

Anayasa, Refik Gür, Anayasaya Uygunluk Denetimi, Hakim, Akşehir

 

Yargının bağımsız ve tarafsız olmasında yapısal düzenlemeler çok önemli olmakla birlikte, hakimin bağımsız kişiliğe ve esaslı bir hukuk kültürüne sahip olması da çok önemli bir yere sahiptir. Bu durumun en güzel örneklerinden birini de rahmetli Refik Gür ortaya koymuştur.

Öncelikle bu cesur insanın kısaca hayatına değinmek istiyorum; Refik Gür, (1907-1986) sonradan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne dönüşen Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nin ilk mezunlarındandır. 1928 yılında okulu bitirdikten sonra aynı yıl içinde Gelibolu aza mülazımlığında göreve başladı. Lâpseki’de müddeiumumîlik, Adliye Vekâleti Hukuk İşleri’nde 1. sınıf mümeyyizlik, Samsun aza mülazımlığı, Konya ve Amasya’da cumhuriyet müddeiumumîliği, Uşak hâkimliği, Akşehir asliye hukuk hâkimliği görevlerinde bulundu, 1959’da emekli oldu.[1]

Akşehir’de görev yaptığı sıralar devrim nitelinde bir karara imza atmıştır.

1924 Anayasası yürürlükte iken, 19 Temmuz 1943 tarih ve 4486 sayılı Teknik Ziraat ve Teknik Bahçıvanlık Okulları Kanunu ile Ziraat Bakanlığına, veli ya da vasisinin rızası aranmaksızın teknik okullara öğrenci alma yetkisi verilmiş; veli ya da vasinin bu karar üzerine çocuğunu okula gönderme zorunluluğu getirilmiştir.  Yasa, aynı zamanda sağlık dışındaki nedenlerden ötürü okuldan ayrılan öğrenciler için yapılan masrafların veli ya da vasiden alınacağını da belirtmiştir.

Akşehir’de yaşayan Ali Osman Kurt isimli çocuk, Bakanlıkça, bu yasaya dayanılarak Akşehir Teknik Ziraat Okuluna kaydedilmiş ve iki yıl sonra okulla ilişiği kesilmiştir. Bakanlık, yine aynı yasaya dayanarak velisi Zehra Kurt’tan çocuğun öğrenim giderlerinin geri ödenmesini istemiş ve ödeme yapılmayınca da bu konuda dava açmıştır. Dava, Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi A. Refik Gür’ün önüne gelmiştir.

Davalı, oğlunun kendi onayı olmadan okula alındığını belirterek davanın reddini istemiş ve tanık beyanları ile okuldan alınan belgeler de oğlunun rızası dışında okula kaydının yapıldığını doğrulamıştır. Bunun üzerine Gür, elindeki davada uygulayacağı kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğunu fark etmiş ve hakkaniyetsiz bir sonuç doğurmamak adına anayasaya aykırı olduğunu düşündüğünü kanun hükmünü dikkate almayarak davayı karara bağlamıştır. Kararında özetle;  meslek seçiminin zorla dayatılmasının Anayasanın koruduğu kişisel hakların ihlali nitelinde olduğunu, bu şartlar altında Anayasanın 103. maddesine aykırı olan 4486 sayılı yasanın ilgili maddesinin uygulanamayacağını belirtmiştir.

1924 Anayasası 103. Madde: “Teşkilâtı Esasiye Kanununun hiçbir maddesi, hiçbir sebep ve bahane ile ihmal veya tatil olunamaz. Hiçbir kanun Teşkilâtı Esasiye Kanununa münafi olamaz“

İşte bu noktada Hakim Refik Gür bir başkaldırı ile Türk Anayasa tarihinde bir ilki gerçekleştirip kanunların anayasaya uygunluğunu gündeme getirmiştir. Refik Gür’ün 1949 yılında verdiği karar, Türkiye’de bir kanunun mahkemece Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle uygulanmayarak denetlendiği ilk karardır. 1924 Anayasası yukarıda zikredilen 103. Maddesi ile kanunlara karşı açıkça anayasasın üstünlüğünü kabul ediyordu. Ancak yasaların anayasaya uygunluğunun denetimini sağlayacak bir mekanizma yoktu. Aslında Refik Gür bu eksikliğe parmak basmıştır.

Olayımıza dönecek olursak, temyiz edilen bu kararı Yargıtay, 4486 sayılı kanunun yedinci maddesi gereği velinin öğrenim masrafından sorumlu olduğundan bahisle bozmuştur.

Refik Gür, bozma kararına karşı aşağıdaki gerekçe ile önceki kararında direnmiştir. (7 Nisan 1952 tarih, 132E-216K):

   “Hadisede 4486 sayılı Kanunun mektebe kayıt ve kabul hususunda ikinci maddesiyle gözetilen tek taraflı usule dayanılarak adı geçenin ne kendisinin ve ne de bu davada hasım ittihaz (kabul) edilen validesinin rıza ve muvafakati alınarak mektebe kaydolunduğu ve bunu destekleyen yedinci ve on beşinci maddelerindeki hukuki ve cezai müeyyidelerle bu mektepte tahsile zorlandığı, mahkemece bu hususta yapılan tahkikat sonucu ile tespit olunmuştur. Davanın dayanağı kanundan doğan bir alacak mutalebesi (talebi) esasına dayatılmış, Anayasa’nın elli dördüncü maddesi hükmüne göre hâkimin hüküm vermekte kanuna bağlılığı belirtilmiş ise de yine Anayasa’nın dayanaklarını belirten faslında yüz üçüncü madde hükmüne göre, hiçbir kanunun Anayasa’ya aykırı olamayacağı Anayasa’nın hiçbir maddesinin hiçbir sebep ve bahane ile savsanamayacağı ve işlerlikten alıkonulamayacağı yolunda pek büyük ve isabetli bir teminat kaidesi konulurken kanunlar üzerinde bir murakabe ve araştırma hakkının mevcudiyeti kabul ve teyit edilmiş bulunmaktadır.

 Meselenin çözüm noktası, bu araştırma ve murakabe yetkisinin hangi organa ait bulunduğunun açıklanmasındadır. Anayasa’nın elli dördüncü maddesinde yazılı hâkimlerin kanuna bağlılıkları bir prensip kaidesinin, düsturun izahıdır. Yüz üçüncü maddesinde yazılı (Anayasa’nın hiçbir maddesi hiçbir sebep ve bahane ile savsanamaz, işlerlikten alıkonulamaz, hiçbir kanun Anayasa’ya aykırı olamaz) düsturları ise, çok açık, kesin ve Anayasa’nın bütün mevcudiyetiyle yürürlüğünü, işlerliğini kefalet altına alan bir temel hükümdür. Anayasa’nın bu açık düsturunun ışığı altında kanunu tatbikle mükellef olan hâkimin kanun hükmüne bağlılığı derecesi parlak bir vüzuhla (açıklıkla) aydınlatılmış bulunmaktadır. Buna göre hâkim hüküm tesisinde esas tutulan mesele dolayisile inceliyeceği ve tatbik edeceği kanun hükmüne körüne, otomatik ve mutlak bir itaat ve inkiyat (boyun eğme) haliyle uyacak değildir. (Çünkü kaza müesseselerinin esasını teşkil eyleyen muhakeme ve tahlil esasları böyle pasif bir duruma düşülmesini filhal abes kıldığı kadar, kanunu da Anayasa kayıt altına almış ve kendisine muhalif kanun mevcudiyetini yüzüçüncü maddesinin sarih (açık) hükmüyle nefy (inkar) etmiştir…

 Şu halde hâkim evvela, kanunların menba menşe ve masdarı (kökü) olan Anayasa hükmüne ve ikinci planda da ona muhalif mevcudiyet iktisap edemeyeceği (kazanamayacağı) belirtilmiş bulunan diğer ve tali (ikincil) kanun hükümlerine tabi olmak durumundadır. Binaenaleyh, hâkim ancak hüküm vereceği hadiseye ve onunla ilgili surette tesis edeceği hükme şamil ve maksur (kısaltılmış) olmak kayıt ve şartıyle Anayasa’ya aykırı olmamak araştırmasını yaptıktan ve batini bir tetkik ve tefahhus (iyice araştırma) ameliyesi halinde, o kanunun Anayasa hukümlerine aykırı bulunmadığını müşahede ve tespit ettikten sonra, o kanun hükmüne uyacaktır. Zira kanun vaz’i (koyma) yoluyla Anayasa’ya aykırı olmamak teminatından uzaklaşılma Anayasa’ya ne kadar aykırılık vücuda getirirse, Anayasa’ya muhalif kanunun tatbik yolu ile dahi ayni suret ve derecede ve ağır bir şekilde muhalefet edilmiş olur. Bizde mahkemelerin yalnız inceledikleri hukuki hadiselerin sınır ve çerçevesi içinde kalmak, ona şamil ve maksur olmak kayıt ve şartıyle anayasa hükümlerinin yürürlüğü ve dokunulmazlığı murakabesini yapmaları, o kanunda anayasaya aykırı hükümler bulunduğu takdirde hadiseye tatbikinden çekinmeleri anayasa hükmünün hiçbir sebep ve bahane ile savsanamayacağı ve işlerlikten alıkonulamayacağı yolundaki temel, esas ve kaidelerin kaidesi olan düsturun başlıca tezahürünü ve garantisini teşkil eyler. Elli dördüncü maddede ifade edilen, hâkimlerin kanuna bağlılığı prensibinden ve hükmünden de maksat ve gaye budur. Yukarıda yazılı gerekçeye ve ayni zamanda hadisemizde olduğu gibi şahsa bağlı bir hak ve anayasa kefaletinde meslek seçimi gibi, bir hürriyet esasına müteallik bulunan hiyar (seçme) hakkını  ihlaline ve ayrıca  akid ve irade serbestisini muhil (bozan) olmasına binaen reddine dair olan 15/IV/1949 günlü hükümde aynen ısrar olunmasına…”[2]

 

 Bu direnme kararı üzerine dosya önüne gelen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu;

“4486 sayılı Kanun hükümlerine mucibince Teknik Ziraat Okulu’na alınıp uygunsuz hareketi yüzünden okuldan çıkarılan …’nın velisi aleyhine okul masraflarının tahsili talebiyle açılan dava sonunda mahalli mahkemesince mezkur kanunun Anayasa’ya aykırı olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiş ve her ne kadar Anayasanın 103 maddesinde hiçbir kanunun Anayasaya aykırı olamayacağı yazılı bulunmuş ise de; kanunların Anayasaya aykırı olup olmadığının tetkikine mahkemelerin görevli olduğuna dair ne Anayasada ve ne de diğer kanunlarda bir hüküm mevcut değildir. Nitekim mahkemelerin kuruluş, görev ve yetkilerinin kanunla gösterileceğini belirten Anayasanın 53.cü maddesi hükmüne muvazi olarak vaz’edilen kanunlarda da mahkemeler için böyle bir görev tayin edilmemiştir. Görevi belirten böyle bir kanun bulunmadıkça kayıtsız ve şartsız egemenlik hakkını kullanmakta ve Türk Milletini temsil etmekte olan Millet Meclisinin çıkardığı kanunların Anayasaya muhalefetinin tetkiki hakkının mahkemelere ait olduğu, herhangi suretle kabule şayan görülmemek icap eder.

Bundan başka idarî karar ve tasarrufların tetkik ve murakabesi hakkının Danıştay’a verilmesi de B. Millet Meclisinin kararları demek olan kanunlar üzerinde mahkemelerin murakabe hakları bulunduğunu kabule mâni teşkil eylemektedir. Diğer taraftan Anayasanın 52 nci maddesi ile, Tüzüklerin kanuna aykırı olmayacağı derpiş ve böyle bir iddianın ileri sürülmesi halinde bunun çözüm yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olacağı tasrih edilmiş olması Tüzükten daha yüksek durumda olan kanunların Anayasaya muhalif olup olmadığı hususunun mahkemelerce tetkik edilemeyeceğine açık bir işaret sayılmak lâzım gelir. Böylece kanunların Anayasaya aykırı olup olmadığını tetkikle görevli olmayan mahkemenin teşrii Meclis tarafından kabul ve usulüne göre neşir ve ilân edilmiş bulunan ve mer’iyetten kaldırılmamış olan bir kanunu tatbikle mükellef olacağından şüphe edilemez. Yukarıda belirtilen gerçekleri tazammun eden Özel Daire bozma ilâmına uyulmak lâzım gelirken aksine yazılı bazı düşüncelerle evvelki hükümde ısrar edilmesi yolsuz bulunduğundan son hükmün dahi Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA… 3/12/1952 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.”[3] Şeklindeki gerekçeyle direnme kararının oy çokluğu ile bozulmasına karar vermiştir.

Hâkim A. Refik Gür, bu kararın genel kurulda ekseriyetle çıkmış olmasını ilerisi için hayırlı bir başlangıç saydığını belirterek, genel kurul kararları mahkemeler açısından bağlayıcı olmadığı için kanunların anayasaya aykırılık yönünden yargısal denetimi mücadelesinin devamını istemiştir.[4]

Yargıtay’ın  bozma kararından sonra bu davanın konusunu oluşturan ilgili kanun  meclis tarafından 1953 tarihinde kaldırılmıştır.

Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nden çıkan bu direnme kararı,  dönemin hukukçuları arasında tartışmalara yol açmıştır. Kimileri bu durumu 1924 Anayasası’nda yasaların anayasaya uygunluğunun yargı yoluyla denetlenmesi konusunda bir hüküm içermemesinden dolayı gereksiz bir çaba olarak yorumlamışlardır. Kimi hukukçular için ise bu bir başkaldırıydı. Herkesin hemfikir olduğu konu ise döneminde büyük bir cesaret örneği gösterip 1924 Anayasamızda bulunan bir eksikliğe dikkat çekmiş olması ve 61 Anayasası ile hukuk sistemimize kazandırılan Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasında önemli bir etken olmasıdır.

Akşehir mahkemelerinden çıkmış ve Türk Hukuk tarihinde değerli bir yere sahip olması gerektiğini düşündüğümüz bu önemli kararı, unutulmaması adına paylaşmak istedik. Dönemin hukuk kültürü yüksek, cesur hakimi rahmetli Refik Gür’ü saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

 

Stj.Av.Yasin ULAŞ

[1] https://www.iskultur.com.tr/yazarlar/a-refik-gur

[2]    Gür, A.Refik, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadılık  Müessesesi, 2. Baskı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2017, s.213-214.

[3]     Gür, A.Refik, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadılık  Müessesesi, 2. Baskı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2017, s.215-216

[4]    Aryol Nihat,  Yargıç Refik Gür’ü  Anarken Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadılık Müessesesi, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, shf  228

 

  • akşehir
  • Anayasa
  • Anayasaya Uygunluk Denetimi
  • avukat
  • Hakim
  • Refik Gür
  • Paylaş:
Önceki Blog Yazısı: Osmanlı Devleti'nde Aile Hukuku Alanında Kanunlaştırma Hareketleri

Son Yazılar

  • AKŞEHİR’DE BİR HAKİM
  • Osmanlı Devleti’nde Aile Hukuku Alanında Kanunlaştırma Hareketleri
  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Ceza Muhakemesinde Savunma Hakkının Kısıtlanması

Kategoriler

  • Genel

Etiket Bulutu

akşehir Anayasa Anayasaya Uygunluk Denetimi avukat ceza davası destekten yoksun kalma tazminatı Hakim osmanlı devletinde aile hukuku osmanlı devletinde kanunlaştırma hareketleri Refik Gür savunma hakkı savunma hakkının kısıtlanması

© Copyright 2024 | Arslan Hukuk Bürosu | All right reserved.

KVKK | S.S.S | Yasal Uyarı